İstanbul'un tarih dolu sokaklarında hayata tutunan, zanaatını bir yaşam şekli olarak benimsemiş 75 yaşındaki Durmuş dede, zamana meydan okuyan bir ustalık hikayesiyle karşımızda. Yıllara inat, geleneksel yöntemlerle el yapımı ürünler üreten bu usta, modernleşen dünyada kaybolmaya yüz tutmuş mesleklerin son temsilcilerinden biri. Durmuş dede'nin hayatı, sadece bir zanaatkarın hikayesinden öte; aynı zamanda bir kültürü, bir geleneği gelecek nesillere aktarmayı amaçlayan bir yolculuk. Onun gözünden zanaatın derin anlamını keşfetmek, bu mesleğin özünü anlamak isteyenler için keyifli bir izlenim sunacak.
Durmuş dede, çocukluğundan bu yana özveriyle çalışarak pek çok zanaat dalında deneyim kazanmış. 8 yaşında ustası tarafından eğitilmeye başlanan Durmuş dede, zamanla bu mesleğin inceliklerini öğrenerek hem kendine hem de çevresine örnek olmuştur. Genç yaşta iş hayatına atılan dede, önceleri ailesi için yaptığı el işleriyle dikkat çekmiş, zamanla tanınmaya başlamıştır. Zaman içerisinde kendi dükkânını açarak, mesleğin tüm detaylarını özenle uygulamaktadır.
70'lerin İstanbul’unda sadece iş değil, aynı zamanda sosyal bir yaşam alanı da yaratan Durmuş dede, dükkânını sadece malzeme satışı yapılan bir yer olmanın ötesine taşımıştır. Müşterileriyle olan dostane ilişkileri ve paylaşımları, her bir ürünü daha da özel hale getirmektedir. Onun dükkanına girenler sadece bir ürün almakla kalmaz, aynı zamanda geçmişe dair bir sohbetin içinde kaybolurlar. Durmuş dede için, zanaat sadece bir iş değil, insanlarla kurulan bağların da en güzel şeklidir.
Geleneksel zanaatların geleceği, günümüz dijitalleşen dünyasında her zamankinden daha fazla öneme sahip. Durmuş dede gibi ustalar, sadece nesiller boyunca aktarılan bir mesleği temsil etmekle kalmıyor, aynı zamanda son nesil zanaatkarlar için de ilham kaynağı oluyor. Onun ustalığı, gençlere mesleğin gerekliliğini ve olmazsa olmazlarını öğretmek adına büyük bir fırsat sunmakta. Zanaatın özünü kaybetmemek adına gösterdiği çaba, gelecek nesillerin bu bilgi birikiminden faydalanabilmesi açısından kritik öneme sahiptir.
Durmuş dede, zanaatını sürdürürken, aynı zamanda genç neslin ilgisini çekmek için çeşitli atölyeler ve etkinlikler düzenlemekte. El sanatı kursları aracılığıyla, hem teorik bilgileri hem de pratik yetenekleri gençlerle buluşturarak onların bu geleneği sürdürmeleri için teşvik edici olmaktadır. Zaman içerisinde oluşturduğu bu topluluk, ustanın mirasını da yaşatmaya devam etmektedir. Onun varlığı, sadece bir dükkan sahibi olmanın ötesinde, köklü bir kültürel mirası temsil etmektedir.
Durmuş dede’nin yaşam hikayesi, sadece bir zanaatkarın değil, toplumda köklü gelenekleri ve kültürel değerleri yaşatmaya çalışan bireylerin de hikayesidir. Kendisi, her bir ürününde sadece bir malzeme kullanmaktan öte, o parçanın zaferini, özverisini ve emeğini görmeyi amaçlıyor. İnsana dokunan el sanatları, bugünün hızlı dünyasında dahi geçerliliğini sürdürüyor. Durmuş dede, ustalığı ile bu geçerliliği gözler önüne seriyor.
Sonuç olarak, 75 yaşındaki Durmuş dede sadece bir zanaatkar değil; asırlık bir kültür mirasının son temsilcisi. Onun hikayesi, mesleğin özünü kaybetmeden, yeteneklerini geliştirerek, geleceğe aktarabilmenin simgesi olarak karşımıza çıkıyor. Esnaf olmanın ne demek olduğunu, bir işin ötesinde bir yaşam felsefesi olarak görmek gerektiğini bizlere hatırlatıyor. Zamanla birlikte silinmesi muhtemel olan zanaatlerin son umudu olarak Durmuş dede’nin yaşamı, genç nesillere ilham vermekte ve geleneksel el sanatlarının değerini gözler önüne sermektedir.